Resulullah'a iman etmeyi kabul etmeyen zihniyete son Söz...
İLÇEMİZDE VE ÜLKEMİZDE BİLHASSA SAPIK FİKİRLERİNİ HİLELİ YOLLARLA TOPLUMA ULAŞTIRMAYA ÇALIŞANLARA DİYANET GEREKTİĞİ GİBİ CEVAP VEREMİYOR, BURADAN SESSİZ KALANLARI KINIYOR SON SÖZÜ BEYAN EDİYORUZ
Ey iman edenler! Allah'a itaat
edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer
herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahret gününe gerçekten
inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç
bakımından da daha güzeldir. Nisa 59. Ayet
64 / TEGÂBUN : 8 "Şu halde Allah'a, O'nun Resûlü'ne ve
indirdiğimiz nur (Kur'an)a iman edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır."
57/ Hadîd : 7Allah'a ve Rasûlüne
iman edin de, sizi mirasçıları kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın.
İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar için büyük bir mükâfat
vardır.
Resûlullaha itâ'at, Allah'a itaat ayrı midir?
Resûlüne imân ve itâat olmadan
Allah'a imân ve itâat olmaz. Çünkü Allahü teâlâ, kendine itâ'ati, bir çok
âyette, Resûlü ile birlikte zikretmistir. Meselâ buyuruyor ki:
(Resûle itâ'at eden, Allah'a itâ'at
etmis olur.) [Nisâ 80]
(Resûl, size ne verdiyse onu alin,
size neyi yasakladiysa ondan sakinin!) [Hasr 7]
(De ki "Eger Allah'i
seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin!") [A.0mrân 31]
[Bu âyet-i kerîme inince, münafıklar,
şimdiki mürtet ve zındıklar gibi, "Muhammed kendine tapılmasını
istiyor" dediler. Bunun üzerine aşağıdaki âyet-i kerîme indi. (Sifâ-i
serîf)]
(De ki, "Allah'a ve
Peygambere itâ'at edin! Eger [Peygambere uymayip] yüz çevirirlerse, [kâfir
olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [A.0mrân 32]
Allahü teâlâ, Peygamber
efendimize itâati emrettiği gibi, ona muhalefeti, isyanı da yasaklamıştır:
(Kim Allah'a ve Resûlüne isyan
eder ve hududullahi asarsa Allah onu, temelli kalacağı Cehenneme sokar.) [Nisâ
14] [Hududullah, Allah’ın emir ve yasakları]
(Doğru yol belli olduktan sonra,
Peygambere karsı geleni ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyanı, o yolda bırakır
ve cehenneme sokarız.) [Nisâ 115]
Allah'a, Resulüne isyan(Allah ve
Resûlüne karsi gelen, bilsin ki Allah'in azâbi çetindir.) [Enfal 13]
(Ey iman edenler, sizi hayat
verecek şeylere [dinin emirlerine] davet edince, Allah'a ve Resûlüne icâbet
edin!) [Enfâl 24]
(Allah'a ve Resûlüne karsı gelen,
apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.) [Ahzâb 36]
Sünnet-i seniyyeye uymanın farz olduğunu
yukarıda âyet-i kerimelerle bildirmiştik. Bu konudaki hadîs-i şeriflerden birkaçı
da söyle:
(Bana uyan Cennete girer, isyan
eden giremez.) [Buhârî]
(Resûlün harâm kılması, Allah’ın haram
kılması gibidir.) [Tirmizî]
(Allah'in kitabına, Peygamberin
sünnetine sarılan sapıtmaz.) [Hâkim]
(Sünnetimden yüz çeviren benden
degildir.) [Müslim]
(Benden sonra ihtilâflar çikar. O
zaman sünnetime ve hülefa-i râsidînin sünnetine uyun!) [Tirmizî]
Kur'ân-i kerîm, Peygamber
efendimize inmistir. Muhatabi odur. Eshâb-i kirâm, Peygamber efendimize,
Kur'ân-i kerîmin açıklamasını sual ederlerdi. Açıklamayı gerektirmeyen ayetler
hariç, her ayetin açıklamasını bilen yalnız odur. Resûlullah efendimizin bildirdiğinden
başka türlü açıklamak yanlış olmakla kalmaz, Allah'a ve Resûlüne iftira olur.
Hiç bir kimse, Peygamber efendimizden daha iyi bildiğini söyleyemez. Çünkü
Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Size kitabi, hikmeti getiren ve
bilmediklerinizi ögreten bir Peygamber gönderdik.) [Bakara 151]
Demek ki, Peygamber efendimiz,
Kitabin [Kur'ân-i kerîmin] dışında, bir de hikmet getirmiştir.
Ayrıca, Kurân-i kerîme rağmen, insanların
bilmediği şeyleri de öğretmiştir. Allahü teâlâ, hikmet ehlini de övmüştür:
(Allah, hikmeti kime dilerse ona
verir. Kime de hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayr verilmiştir.) [Bekara
269]
Hikmet, fen manasına geldiği
gibi, fıkıh ilmi manasına da gelir. (Dürr-ül muhtâr)
Peygamber efendimiz, 0bin Abbâs
hazretleri için, (Yâ Rabbî, bunu fakîh kil, hikmet sahibi eyle ve buna Kur'ân-i
kerîmin bilgilerini ihsân eyle) buyurdu. (Buhârî)
Kur'âni ehli olan açıklar
Peygamber efendimiz, fikh
bilgilerini de eshâb-i kirama öğretmiştir. Peygamberimizin öğrettiklerine
sünnet dendiği için, öğrettiği fikh ilmine de sünnet de denir.
0mâm-i Sâfiî hazretleri, (Bu
âyetteki hikmet'ten maksat, Resûlullahin sünnetidir. Önce Kur'ân zikredilmiş peşinden
hikmet bildirilmiştir) buyuruyor. (Risâle s.78)
Kurân-i kerîm açıklamasız öğrenilseydi,
Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi.
Halbuki, açıklanması da emredilmiştir:
(Kur'âni insanlara açıklayasın diye
sana indirdik.) [Nahl 44]
(Biz bu Kitabi, hakkında ihtilâfa düştükleri
şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun
diye sana indirdik.) [Nahl 64]
Bu âyet-i kerîmeler, açıklamayı
gerektiren ayetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resûlullah
efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir.
Kurân-i Kerîm de her bilgi vardır.
Ancak açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir.
Bir âyet-i kerîme meâli:
(Onun sözleri vahiydir.) [Necm 4]
Hz.Cebrâil, Peygamber efendimize
gelip 5 vakit namazın her şeyini bizzat tatbiki olarak öğretmiştir.
Peygamber efendimiz de (Namazı
benim kıldığım gibi kiliniz) buyurmuştur. (Buhârî)
Bu yazı toplam 2926 defa okundu.